Büyük Sır: “Zaman” Kaçıyor mu? - Betül Kara

Hayatı kaçırdığınızı düşündüğünüz anlar oluyor mu? Hiçbir şeye yetemediğinizi hissedip daraldığınız ya da her şeyin üstünüze geldiğini düşündüğünüz...

Aklınızda bir sürü iş, zihin sürekli bunlarla meşgul, aileniz, patronunuz, arkadaşlarınız, çocuklarınız kısacası herkes, sizden bir şeyler istiyor veya bekliyor.

Modern hayatta hızlı olmak zorundayız. Birbirimize ayıracak zamanlarımız kısıtlı, oradan oraya eteklerimizde bir sürü yük ile koşturuyoruz. Birbirimizi görmüyor, telefon etmek yerine hatır sormayı kısa mesajlarla geçiştiriyoruz. Benim çocukluğumda böyle değildi. Arabamız olmadığı halde hafta sonu Bakırköy’den üç ayrı vasıta ile (tren, vapur, minibüs) Erenköy’deki teyzemi ziyarete gittiğimizi anımsıyorum.

İşten yorgun argın gelen ana babalar çocuklarıyla oynamak yerine ellerine telefonu verip onları oyalamayı tercih ediyorlar. İşten arta kalan o değerli saatler, televizyon veya telefon ekranına boş boş bakarak harcanıyor. Halbuki çocuk “oyuncak” değil “oyun arkadaşı” arıyor.

Michael Ende’nin 1974 yılında yayınlanan hayal gücü ve fantazyalarla dolu ünlü masal-romanı “Momo”, tam da sözünü ettiğimiz gibi günümüz insanının zaman algısı ve zamanı okuması üzerine bir masal anlatır. Ve bu masaldaki küçük kız Momo, elinde bir çiçek, kaplumbağa ve gizemli Hora Usta’nın yardımıyla, dünyadaki insanların zamanını çalan “Duman Adamlar” ordusuna karşı büyük bir savaş verir ve onları alt etmeye başarır.

Masalda, her şey kendi akışında giderken birdenbire kendilerine "zaman tasarrufçusu" diyen Duman Adamlar ortaya çıkarlar. İnsanları izler, konuşarak etkileri altına alır, zaman tasarrufu yapmaya ikna eder ve sonrasında hiç olmamışlar gibi yanlarından ayrılırlar. Duman Adamlarla karşılaşan insanlar ise deli gibi çalışmaya başlar, zaman tasarrufu için oradan oraya koşturur, her saniye bir şeyler yapıp bir şeylere yetişmeye çalışır, daha çok para kazanırlar. Ama artık makine gibi çalışan, birbirlerine vakit ayırmayan, sürekli meşgul, hayattan, işinden zevk almayan, müşterileriyle, arkadaşlarıyla sohbet etmeyen, ailesine dahi vakit ayıramayan insanlara dönüşürler.

Bugün hayatlarımızda tıpkı masaldaki gibi bir tempo içindeyiz. Bu sırada neleri kaçırıyoruz acaba? Örneğin kendimiz için hayal kuruyor muyuz? Çocuklarımızın hayal kurmasına izin veriyor muyuz? Sevinçlerine, heyecanlarına yeterince ortak oluyor muyuz? Sevinçlerimizi, heyecanlarımızı, zenginliklerimizi dostlarımızla paylaşıyor muyuz? 
Zamanı tüketen, yaşamı tüketen biziz. Zaman kendi ritminde akıp gidiyor. Biz zamanı yönetemediğimizden şikayet ediyor, kaçırdıklarımızın arkasından çoğu zaman bakakalıyoruz, üstelik de teknoloji sayesinde işlerimiz bu kadar kolaylaşmışken. Sürekli şikayet etmek zaman sıkışmasını çözer mi?

Zamanı yönetmenin kendimizi yönetmek olduğunun bir farkına varsak! Tıpkı Alain Lakeine’in söylediği gibi “Zaman eşittir yaşamdır. Öyleyse zamanını boşa harcarsan, hayatını boşa harcamış olursun; zaman üzerine ustalaşırsan, hayat üzerine ustalaşmış olursun.”

Zamanı yönetemeyiz belki ama kendimizi, yaşam enerjimizi yönetebiliriz. Zamanı kısaltmak da, derinleştirmek de bizim elimizde. Kendi farkındalıklarımızla ipleri elimize almaya ne dersiniz? Nereden başlayacağız, nasıl mümkün olacak? Evet haklısınız, işe önce zaman hırsızlarını, başka bir deyişle “Duman Adamları” tatile göndermekle başlıyoruz.

Bu durumda kendimize şu soruları sormalıyız: Zaman hırsızlarını tatile göndermek için ne yapmalıyız? Zamanımızı daha verimli kullanmak için hangi adımları atabiliriz?
Zaman o kadar değerli ki, kaybedersek telafisi yok. Madem öyle, baharı karşıladığımız bu günlerde bu soruları daha çok düşünmeye ve yapabileceklerinize odaklanmaya var mısınız?